Sonuçta ben kelli felli bir film eleştirmeni değilim ve gündem filmlerini izleyip hemen eleştireyim derdimde yok.Bu rahatlığa dayanarak arada bir daha önce izlediğim filmleri yazar 2-3 kelam eder sonra çeker giderim.Ahanda buda sitedeki ilk film yazısı olsunmu?Olsun…
Filmin Konusu:2002 yılında Sniper saldırılarına yol açan Amerika’da terör estirmiş keskin nişancı John Allen Muhammad ile birlikte yakalanan oğlu Lee Boyd Malvo’nun yaşamından esinleniyor film.
Filmin Fragmanı şu şekilde:
Buda benim film hakkındaki zırvalarım
2002 yılında gazetelerde okuduğumuz sniperlı katilJohn Allen Muhammad’in ve suç ortağının son aylarını anlatıyor film. Biyografik filmlere,özellikle gerçeklerin tam bilinmediği olayları anlatan filmlere her zaman ilgi duyarım ama bu film o kadarda tatmin edici olmadı benim için.
Filme adınıda veren o araba
Filmleri değerlendirirken kamera açısı,kullanılan lens,ışık yansıması felam filan pek ilgilendirmez beni.Film hoşuma gittimi gitmedimi tek değerlendirme ölçüsüdür benim için.Film vaadettiği şeyi veriyormu?Korku filmi ise korkutuyormu,komedi ise güldürüyormu?Gerisi fasa fiso,Tv’lere çıkıp gazetelerde yazan bazı eleştiriciler çıkıp olayı teknik konulara bağlarken kendilerini kaç kişi anlıyor diye merak ediyorlarmı bilemiyorum.Benim için olay daha düz mantık;bu film hoşuma gittimi,gittiyse ne kadar gitti.Bu filmi tekrar izlemeye zaman ayırırmıyım?Yoksa kamera yanlış kaymış,ışık ters açıdan gelmiş,diyaloglar basitmiş çokta fifi.
Efsane futbolcu Johann Cruyff’un çok doğru bir lafı vardır “Futbol basit bir oyundur, zor olan ise basit futbol oynamaktır”,o hesap film izlemek ve yorumlamak bence basit bir olay ama benim anladığımı ve bu filmde benim gördüğümü kimse göremez tripleri atmak paha biçilemez.(banka kartı reklamı gibi oldu)Konu saptıkça saptı ama işin özeti ben aradığımı bulamadım bu filmde,çok yerde aklınızda soru işaretleri kalıyor ve çok fazlada etkisi altına almıyor.
Yazmak istediğim birçok yazı gibi bira tanıtım,tadım yazılarıda ne zaman geleceği belli olmayan sıralarını bekliyorlar.Artık biryerden başlayayım dedim ve buradan başlıyorum.Bira tadım yazıları deyince öyle pek bilinen biralara değineceğim sanılmasın. Duvel,Schneider,Paulaner,Augustiner,Hoegaarden,Petrus gibi biraları içip hakkını sonuna kadar vererek yazan Bira Sevdası,Beerader hatta sosyetik içkilerden zaman bulurlarsa bira içen Çukurcuma Times gibi güzel siteler var.O yüzden ben daha yerel yada bölgesel kalmış pek öyle dünyaya açılıp saçılamamış markalara değinme düşüncesindeyim.Elimdeki Bira kolleksiyonu ve ulaşma durumum daha rahat olduğu için bölgesel Alman markaları ağırlıklı takılayım diyorum.
Yazılara başlamadan hem biraz ısınma turu olarak hemde zaman kazanma amaçlı olarak sizlere kısaca bira konusunda biraz ahkam keseyim.
Almanya denince bir çok kişinin aklına bira gelmesi kadar doğal birşey olamaz herhalde.(video kuşağını görmüş hınzır düşünceliler hariç) Aslında Bira bir Alman icadı değil ama Almanlar biraya verdikleri önemle ve Dünya’nın ilk bira fabrikasına sahip olmakla övünürler.Aslında dünyada bira tüketimi genç kuşakta orta yaşlı kuşağa göre azalmış durumda.Gençler ekseriyetle çabuk sarhoş olabilecekleri yüksek alkollü içecekleri tercih ediyorlar.Eğer alkollü bir içeceğe sadece sarhoş olmaya yarayan sıvı olarak bakıyorsanız bu doğal bir durum, ancak içtiğiniz şeyden keyif almak istiyorsanız o zaman bilerek içmekte fayda var.
Yurtdışına pek çıkmamış yada çıksada yeni şeyler denemeye pek açık olmayan kişiler için bira tek çeşit ve tek markadan ibarettir.(Pils bira ve Efes Pilsen) Son yillarda yabancı bira markalarının Türkiye’de üretilmeye ve satılmaya başlamasıyla ve Efes Pilsen’in farklı bira çeşitleri çıkarmasıyla (Dark,Gusta,Bomonti) insanların önüne birçok seçenek çıktı, fakat yurdum insanı yıllardır alıştığı Efes-Tuborg rekabetinden pek vazgeçemedi.(Tuborg’u Türk birası zanneden kişi sayısıda bir hayli fazladır bu arada.Gerçi artık Danimarkalıda değil.İsrailli CBC firmasına ait.) Diğer birkaç yerli markada ya arada kaynayıp gitti yada ucuz ögrenci birası olmaktan öteye gidemedi.(Bkz. Skol,Perge)Rekabetin olmadığı ortam kaliteyide getirmedi doğal olarak.’Sevdimde ne oldu Efes Pilsen zengin oldu’ gibisinden maniler yazan bir nesil yetişti memlekette.Ancak yeniliklere açık ve yurtdışında bira’nın Pils’ten ve Efes-Tuborg dan ibaret olmadığını görenlerde azımsanmayacak kadar fazla.(lafa daldık asıl konuya giremedik)
Bira çeşitleri çok fazla gibi görünsede eğer bunu bir soyağacı gibi görürsek biralar önce ikiye ayrılır.Alttan fermantasyonlu ve Üstten fermantasyonlu biralar.Daha sonra bu iki çeşit biranın bitmek bilmeyen alt çeşitleri.Gün geçtikçede yeni yeni bira çeşitleri çıkmakta.(Bazıları uydur uydur çıkar modundadır.) İlk biralar üstten fermantasyonlu olduğu için önce buna değinelim.Malum-u ilam fermantasyon bir içeceğin alkollenme olayıdır.(çok kısa bir anlatım oldu ama şimdi lise yıllarında bilimum fen derslerinden kaytarmış biri olarak burada uzun uzun Glikozun fermantasyonu sırasında pirüvat’ın çeşitli bileşiklere dönüştüğünü ve bira ve bilimum alkollü içeceklerde buna alkol fermantasyonu dendiğini ve bunun pirüvatın alkol ve karbon dioksite dönüşmesi olduğunu anlatacak değilim.)(yada anlattım gibi birşey)Teknoloji gelişince alttan soğutma yöntemiyle alttan fermantasyonda gelişti , günümüzde her ikiside kullanılmaktadır.Birkaç örnek verecek olursak;
Alttan fermantasyon biraları:Pilsen,Lager tipi biralar,Alkolsüz biralar vb.
Üstten fermantasyon biraları:Ale,Stout,Bugday biraları (weissen) vb.
(Yazı iyice bilimsel makaleye dönmeden konumuza dönelim)
Yazının başında dediğim gibi dünyanin ilk bira imalathanesi 1040 yılında Freising’de kurulan Bayerische Staatsbrauerei Weihenstephan’dır ve hala faal durumdadır.Ayrıca Dünya’nın ilk manastır bira imalathanesi de Almanyadadır.1050 yılında Kelheimdaki Kloster Weltenburg da kurulmuştur.(Weltenburg Manastırı)
Almanlar ayrıca 1516 yılında önce Bayern eyaletinde ve daha sonra tüm Almanya’da kabul edilen ve uygulanan “Reinheits Gebot’unda”(Saflık Yasası) sıkı savunucusudurlar.Bu yasa şuan tüm dünyada birçok bira üreticisi tarafından uygulanmaktadır.Bu yasaya göre birada sadece Su,Arpa ve Şerbetçiotu kullanılabilir.(Hani Maya hani Maya,Mayayı unutmuşlar demeyin o zamanlar maya yoktu daha) Zamanında bira maliyetini düşürmek için Pirinç,Mısır ve Glikoz kullanılmaya başlanınca Almanlar biraya olan saygılarından dolayı böyle bir yasa çıkararak Biraya sahip çıkmışlardır.Ayrıca Bira fiyatları herzaman halkın zorlanmadan alacağı şekilde olmak zorundadır.
Birayı Saf bırakın,içine bok püsür katmayın
Almanya haricinde Avrupa’da Belçika,İngiltere(yada Birleşik Krallık),Çek Cumhuriyeti de biralarıyla tanınan ülkeler durumunda.Aslında Avrupada’ki bir çok ülkenin dünya çapında bilinen biraları mevcut.Amerikada son yıllarda bu pazarda bende varım demeye başladı.(Bi bunda eksiklerdi bunada el attılar tabiki) Burada paranın ve reklamın gücünüde gözden kaçırmamak lazım.Burada hayatında hiç içmediği halde sadece reklamları sayesinde dünyanın en iyi birasının Budweiser (Amerikan olanı Çek olanı değil yada diğer adıyla Bud.Bu konuda biraz karışık.Yeri gelince anlatırım) olduğunu sanan arkadaşlara kötü bir haberim var.Bud maalesef dünyanın en iyi birasi değil hatta gayet dandik bir bira bile denebilir.(Burada reklam ve paranın gücünü görüyoruz.Bunlar hep Amerikanın bize oyunları)
Yazı bu seferde Siyaset Meydanına doğru gidiyor.Yazıya birazda istatistiki bilgi vererek devam edimki bende birşeyler biliyorum havam olsun.Almanya’da yılda kişi başına içilen bira 109 litre iken Türkiye’de bu rakam 13 litredir.(rekor 160 litre ile Çeklerde.320 şişe yapar desek günde bir şişe bile yapmaz.Ben tek başıma gecerim demekki bunları.)Ama asıl oha denecek fark Türkiye’deki bira üretim izni belgeli firma sayısı 11 iken bu rakam Almanya’da 1327 dir.(Büyük rakamı sona saklayarak heyecan yaratmak istedim)(ilk bira imalathanesinin bile 1630 dan sonra açıldığı Amerikanyada şuan 1700 den fazla bira üreticisi vardır.)
Tabiki biz (ben) Almandı,ingilizdi,Amerikandı demeden bulduğum tüm biraları deneyerek değerlendirmeleri ve kısa tanıtımlarını burada sizinle paylaşmaya gayret edeceğim.(Önemli olan bira içmek değil insanlara faydalı bilgi sunabilmek.)
Nerede okumuştum hatırlamıyorum ama şöyle bir söz vardı “En iyi bira henüz içmediğin biradır” En iyisini bulma çabanızda hepinize başarılar.
Çooook uzun zamandır aklımda olansevdiğim bloglardan oluşan bir liste yapma fikrini yavaş yavaş hayata geçirmek için ve bu yazıyı unutmamak için konuyu şimdiden açayım bari.Burada okumaktan zevk aldığım (Hatta bazılarını dip bucak okuduğum) blogların hem kendimce kısa tanıtımlarını yapıp hemde linklerini vereceğim.(görseldeki yazı çokmu keko olmuş)