Son yıllarda yükselen bir trend olan Elektronik Sigara Türkiye’de hala yasal olmasa da Dünya’nın bir çok ülkesinde yasal olarak satılmakta.Hatta İngiltere’de sigarayı bırakmak isteyenler için doktorlar tarafından reçeteye yazılıyor ve masraflarınızın bir kısmı sağlık sigortanız tarafından karşılanıyor.
Her ne kadar Türkiye’de yasal olarak satılmasa da bir şekilde temin ediliyor ve yoğun şekilde kullanılıyor.Eğer başlamayı düşünüyorsanız mutlaka başlamanızı öneririm.
Elektronik sigaranın zararları,likit yapımı,e sigara zararlımıdır gibi soru geliyor.Soran ve merak eden arkadaşlara kendimce anlatmaya çalıştım.
Aklıma estikçe bir şeyler yazarım,çok uzun süre boşluklar vermem diye başladığım bloguma yine çok uzun bir ara vererek kendimi hayal kırıklığına uğratmadım.Gerçi son aylarda çok yoğun şekilde başka projelerle uğraşıyordum ama ondan önceki boşa geçen zaman tamamen benim tembelliğimden kaynaklandı.
Uzun süre yazı yazmadığım bu süre zarfında neler yaptım birde onlardan bahsedeyim;
-Öncelikle evi taşıdım.İlk taşınma zamanları yoğun ve yorgun geçtiği için hiç zamanım olmadı.
-Daha sonra bol bol Bira denedim.
-Güzel bir tatil yaptım ve İstanbul’a giderek Biraathane ekibi ile harika bir tadım gecesi yaptık.
-Ümit ile uzun süredir yapalım dediğimiz youtube kanalımızı açtık,tamamen zaman geçirme amaçlı ve kendi hoşlandığımız şeylerden bahsettiğimiz Eci Media Tv kanalına göz atarsanız sevinirim.Zaten bu kanal ile ilgili ayrı bir yazı yazarım diye düşünüyorum.
-Yine çok uzun zamandır yapmayı istediğimiz Tiyatro organizasyonlarımıza başladık.2015′in sonlarında ‘Pijamalı Adamlar’ ve Şubat 2016′da ise ‘Yetersiz Bakiye’ isimli oyunları Almanya’daki tiyatro severlerle buluşturduk.İlk oyunda organizasyon ekibine son günlerde dahil oldum ama Yetersiz Bakiye’de ilk günden son ana kadar organizasyonun içinde yer alarak bu işe olan özlemimi biraz da olasa gidermiş oldum.Tabii ki bu son değil yeni projeler yolda.
Şimdilik bu kadar,eğer tembellik yapmazsam en kısa zamanda yeniden yazarım diye umuyorum.
Efendim nedir bu Craft Beer dedikleri nane,hep duyar olduk?Bira markasımıdır,bira çeşidimidir ne menem bir şeydir bu diyorsanız doğru yazıdasınız. İzlediklerim ve okuduklarım arttıkça bu yazıyı yazma fikri oluştu kafamda.Önce kısaca bir Craft Beer tanımı yapalım daha sonrada yazımızın asıl konusu olan Amerigan (yazım hatası yok Amerikan yerine Amerigan demek hoşuma gitti diye öyle yazdım.) Craft Beer piyasası üzerine ahkamlar keselim.
90’lı yıllarda özellikle Amerika’da yoğun bir şekilde ortaya çıkan HomeBrewing merakı (evde kendi Biranı imal etme) klasik Amerikan durumu haline geldi ve her konuda olduğu gibi bundada eşşeğin bir tarafına su kaçırmaya başladılar.(gerçi Amerikanlıların el attıktan sonra bok etmediği ve daha çok geliştirdiği bir sektör oldu)Merak olarak başlayan bu durum çılgınlık seviyesine geldi,hatta bir ara Amerika’da evinde bira yapamayan adama kız bile vermiyorlardı.Bu çılgınlık zamanla ticari boyutlarada ulaştı,ülke genelinde evde bira yapmak için gerekli malzemeleri satan mağazalar açıldığı gibi yaptıkları biralar ilgi gören elemanlar bu işi ticarete dökmeye başladılar.Buradan küçük ölçekli Bira üreticileri olan Micro Brewery’ler çıkmış oldu.(En bilinen örneği olarak Brooklyn Brewery)
2000’li yıllarda ise Micro Brewery kavramı zamanla yerini Craft Beer adına bıraktı.Craft sözlük anlamı olarak hem sanat hemde beceri anlamına geliyordu ve bu tarz biralarda Sanat ve beceri içeren ürünlerdi.İsim tam oturmuştu.Küçük,Bağımsız ve Geleneksel mottolarınıda yapıştırdımı olay tam oldu.Ama asıl belirleyici etkenler büyük bir üretici firmaya bağlı olmamak ve yılda 6 milyon fıçıdan az Bira üretmek.Bunu kısaca hesaplamak gerekirse 1 fıçı 119.2 litre,biz buna 120 dersek 6 milyon çarpı 120 litre yani 720 milyon litre.Buda 7.2 milyon hektolitre yaparki bu rakam yıllık üretimi 9.1 milyon hektolitre olan Efes Pilsen’e çokta uzak bir rakam değil.Bu rakamlara bakınca insanın aklına bir çok soru geliyor ama konu dağılmasın diye girmiyorum.
Yada giriyorum ;burada akla gelen ilk soru 7.2 milyon rakamının çok yüksek bir rakam olması,ancak bu rakam zaten üst limit ve bu rakama ulaşmak çokta kolay değil.Ayrıca bu rakamı baz alanlardan biriside IRS (Internal Revenue Service) denen Amerikan Vergi Dairesi.Bu rakamın belirlenmesindeki amaçlardan biriside vergilendirme yüzdesi ile ilgili.Hatta birde yılda 2 milyon fıçıdan az üreten üretenler için uygulanan başka bir vergi yüzdelemeside varmış ona hiç girmeye gerek yok.Yıllık Bira tüketimi 244 milyon hektolitre olan ABD ve 12-13 milyon hektolitre civarında olan Türkiye’deki üreticileri kıyaslamak çok anlamsız olur ama rakamlar az çok bu şekilde.(İhracat rakamlarına hiç girmiyorum bile)
Craft Beer’e gönderme yaptıkları Crafty Beer (kurnaz) terimi ise birçok kişi tarafından Craft Beer sanılmasına rağmen aslında Kapitalist büyük firmalara ait olan markalar için kullanılıyor.Bu kuzu postuna bürünmüş Kurtlar, Emperyalist ve Paragöz Endüstriyel firmalara para vermem diyen safları al sana bağımsız bira markası diye kandırarak tüyü bitmemiş yetimin dolarlarını cukkalıyor.Yerel ve çıkışta olan markaların satın alınmasının yanı sıra yeni marka yaratılması yöntemi ilede kurulabiliyorlar.Bazen marka direk ana markaya değil arada kurulmuş başka bir küçük firmaya aitmiş gibi gözükebiliyor.Gördüğünüz gibi bu hüllecilerin hepsi paralel oluşumlar içinde olan montajcı ve düblajcılar.(okudukca tiskindim bu büyük firmalardan)
Bunlar arasında Blue Moon, Shock Top, Goose Island, Leinenkugel ve Henry Weinhard’ı sayabiliriz.
Eyaletlere göre en iyiler
Amerikadaki Bira Farbrikaları
1887 yılında 2000’in üzerinde Bira fabrikasının bulunduğu Amerika’da savaşlar,içki yasağı,Büyük Buhran yılları ve diğer etkenlerinde sonucu olarak 1980’lerin başında üretim yapan Bira fabrikası sayısı 100 civarında.Sonrasında yukarıda bahsettiğim çılgınlık başlıyor ve 2012 yılında 2300’e ulaşan üretici sayısı artık dahada artmaz denmesine rağmen 2013 sonunda 3700’e kadar dayanıyor.(Artmaz artmaz dediniz bak ne oldu,gerçi bunlar Lost’ada bozmaz demişlerdi ama bozdu)Bu 3700’ün arasında sadece mekanda satışını yaptığı kendi Birasını üreten Barlarda var ama yinede artış müthiş. Birde bana hem ilginç hemde biraz saçma gelen bir istatistik varki birkaç farklı yerde karşılaştığım için doğru olduğuna kanaat getirdim.Bu istatistiğe göre Craft Beercıların pazardaki payı sadece %8-10 arası ama sektördeki istihdamın %50’ye yakınını onlar oluşturuyor.Bu ne demek oluyor;robotlaştırılmış Endüstriyel iş gücü.(Pis büyük firmalar)
Fetret Devri sonrası Yükselme Dönemi
Craft Beer’ın yükseliş dönemi olan 2007-2012 yılları arasında yıllık satış hacmi 5.7 milyar Dolardan 12 milyar Dolar’a kadar çıktı.2014 tahmini 15 milyar Dolar’ı geçeceği yönünde.Doğal olarak bu büyüme havuzdaki köpekbalıklarını kızdırıyor.110 milyar Dolardan daha büyük bir pasta var ortada ve yıllardır pastayı kendisi yiyip tabağın dibini küçük üreticilere yalatan babalar kızmaya başladı.Küçük markaları satın alma,önlerini kesme hatta bazı eyaletlerde kanunları değiştirmeye kadar varan pislikleri yapmaktan geri kalmıyorlar.
Olay Amerika’da geçiyorsa işin içinde mutlaka başarı öyküsü vardır ve bu sektörde birçok örnek var.Küçük oldukları dönemi bizim görmediğimiz yada o dönemlerde tanımadığımız Samuel Adams,Brooklyn Brewery,Dogfish Head ve Sierra Nevada gibi birçok firma var.Hala büyümede olan Left Hand,Upslope,Epic,Big Sky,Ommegang gibi binlerce marka var.Çok farklı ve güzel ürünler çıkardıklarından şüphem yok.Reklamlarını,hikayelerini anlatan mini belgeselleri gördükçe insan denemek istiyor.Hepsini denemek Amerika’da yaşayan birisi için bile imkansız derecesinde.İnternetteki yorumlar ortaya çıkan işlerin ne kadar güzel olduğunu gösteriyor.Hatta The Alchemist’in ürettiği ‘Heady Topper’ isimli bira BeerAdvocate sitesinde bir çok kelli felli birayı geride bırakmış durumda. Hikayesi ile tek başına belgesele konu olabilecek bir marka.
kutu bira keyfi
Başarı öykülerinin yanında hayal kırıklıklarıda mevcut tabiki.3 arkadaşın kurmak istedikleri Reclamation Brewing Company gibi.Gerekli parayı toplamak için Kickstarter ve benzeri sitelerde bağış kampanyaları oluşturuyorlar ama sonuç maalesef hüsran oluyor.Erken haberim olsa bende birkaç Dolar ateşlerdim.
Son yıllarda Dünya’da taktir toplayan Amerikan markalarının sayısı giderek artmakta.Bunun en büyük sebebi yıllardır içtikleri Endüstriyel Lager biralara yeter artık deyip Craft Beer Revolution’ı başlatan bu küçük üreticiler.”insanlar iyi ve farklı biralar içmek istiyorlardı ama nereden bulacaklarını bilmiyorlardı” diyor Samuel Adams’ın kurucusu Jim Koch.Aileden bira ustası oldukları için bu işi yapmaya karar veriyor ve 2013 yılına göre en çok satış yapan Craft Beer markası böyle hayata geçiyor.
Bana adını ilk duyduğumda Meyveli Soda Clearly Canadian’ı anımsatan Sierra Nevada (neden bilmiyorum ama öyle işte.Ayrıca Ne çok severdim bu Clearly Canadian’ı) markasıda 2013 yılı verilerine göre 2. En çok satan Craft Beer.3. sırada New Belgium 4. sıradada Gambrinus var. (Çek markası olanla alakası yok.Bu sadece firmanın adı,aynı isimde biraları yok.İkinci bir Budweiser durumu değil yani)Bu 4 firma 2013 yılı rakamlarına en çok satan 4 Craft Beer markası ve en çok satanlar arasında ilk 10’a girenler.
Ek Bilgi:Boston Beer Co. Yani Samuel Adams’ın 5. sırada yer aldığı listenin ilk sırasında Bud’ın üreticisi Anheuser-Busch Inc ,ikinci sırada MillerCoors,üçüncü sırada Pabst Brewing ve dördüncü sıradada Amerikanın ilk bira fabrikası olan Yuengling var.
Buda her eyaletin en iyisi haritası
Başka kimler var?
Anchor Brewing (ki en eskilerden birisidir),Ommegang (Game of Thrones’un resmi birasını ürettikleri için ayrıca ilgimi çekiyorlar),Stone Brewing, New Belgium Brewing Company, Avery Brewing Co., Rogue Ales, Oskar Blues Brewery , Left Hand Brewing Co. İlk aklıma gelenler.
Game of Thrones Biraları
Bu markaları denemek için sabırsızlanıyorum ayrıca merak ettiğim bir çok marka var ama bunların tanıtımına girmeye başlarsam yazı alıp başını gidecek.Diğer markaları tanıtma işini başka yazılara bırakmak en iyisi gibi.Konu hakkında söylenecek çok şey var ama araştırdıkça birçok yeni marka bulup yeni şeyler öğreniyorum.Uzatmamak için yazıyı kısalttıp ama biraz daha devam edersem olay kitap boyutuna dönecek.Aslında Amerika’da yaşayan bu biralara daha kolay ulaşımı olan bir Türk bira sevdalısı Türkçe bir kitap yazsa hiç fena olmaz.
Şöyle bir dükkana girmek ne müthiş olurdu
Organizasyonlar
Heryıl Amerika’da Ülke,Eyalet hatta Şehir bazında birçok Butik Bira etkinliği yapılıyor.Etkinliklerin yerleri ve tarihleri internette birçok sitede mevcut.Eğer Amerika seyahitinizden önce bakarsanız denk geldiğiniz birisine mutlaka gidin derim.Etkinliklerin bazılarına buradan bakabilirsiniz.Sierra Nevada’nın Beer Camp organizasyonuda cezbedici bir olay.
‘Drink Lokal’ sloganı ile bölgesel ürünleri destekledikleri ve birçok amatör katılımcınında yer aldığı o Şehir’e ait festival bile size müthiş tadlar sunacaktır.
Kıssadan Hisse
Birde şunu fark ettimki geçmişte Bira severleri Amerikan birasından soğutan klasik 3’lü Bud,Corrs ve Miller Amerikaya göç eden Almanlar tarafından kurulmuş firmalar.Kendini beğenmiş Almanların Amerikan biraları için söyledikleri ‘Amerikan birası içeceğime Alman birası içer onu işer tekrar içerim daha iyi’ sözünü söylerken bu biraları kendi vatandaşlarının kurduğu fabrikaların yaptığından haberdar olmadığını varsayıyorum.
Birde Amerikan biraları 500 ml yerine genelde 330 ve 250 ml’lik şişelerde satılıyor.Birçok ülkenin aksine kutu bira satışı hayli yüksek.Hatta sadece kutu bira üreten markalar bile var.Butik bira üreticileri ilk başlarda kutu biraya biraz mesafeli davranıyorlar ama cam şişeye oranla daha çok avantajı olduğu için birçok firma kutu imalatıda yapıyor.
Mutlaka Amerikan Butik Bira Devrimi Dünyada en önemli örnek ama Almanya’da yaşanan Butik Bira akımıda azımsanacak düzeyde değil.Onuda başka bir yazıya bırakıyor tüm Bira severlere bol biralı günler diliyorum.
Ek Not:Ayrıca Beerader Necati’nin yaptığı Amerika seyatinde yazdığı yazıya şuradan,ikinci bölüme buradan, Bira Sevda’lısı Cihangir’in yazdığı Brooklyn Brown Ale yazısına ahanda buradan okuyun derim.Bilmediğim başka güzel yazılar varsa linki yorum olarak yazarsanız sevinirim.
Daha Ek Not:Umarım Türkiye’dede Butik bira akımı hızlanır ve insanlar farklı ve güzel bira içmenin zevkine varırlar.Son yıllarda kaliteli yabancı biralar gelmeye başlamış umarım sayı ve çeşit artar.
İki gündür harıl harıl Amerikan Craft Beer yazısı üzerine çalışırken araya giren günübirlik Çek Cumhuriyeti ziyareti münasebetiyle kısada olsa Çek biraları üzerine birşeyler karalayayım dedim.Biraları içtikçe (biralar teriminin sebebi aşağıdaki fotoğrafta gizli) haklarında yazılar yazarım diye tahmin ediyorum.Daha önce yazdığım gibi çok popüler biraların incelemelerinden ziyade daha az bilinen biralara,Alman yerel biralarına değinmek istiyorum.Büyük ve bilinen markalarada tadım ve tarih bilgilerinden ziyade Sosyal Medya etkileri açısından bakma taraftarıyım.O yüzden resimde yer alan biralardan Pilsner Urquell ve Budvar hakkında yazma niyetinde değildim.Onları Bira Sevdası yada Beerader zaten yazmıştır dedim fakat ikiside yazmamış.Cihangir’in yazdığı Pilsner Urquel yazısı mevcut onuda bu linkten okuyabilirsiniz.Ayrıca bu yazıdan kendisinin Kozel’i neden yazamadığınıda öğreniyoruz. İki markayada kısaca değiniriz o zaman.
Çek ganimeti
Yediğin içtiğin senin olsun ne gördün diyorsanız çokta fazla birşey görmedim aslında.Almanya’dan günübirlik alışveriş için gidilmiş Çek Cumhuriyeti gezisiydi sadece.Benim için güzel olan listemde olan biraların birisi hariç hepsini bulmuş olmaktı.Ayrıca elim kolum çok dolu olduğu için alamadığım 4-5 farklı markada bıraktım ardımda.
Eski Pazar yeri
Cheb isimli 33 bin nüfuslu bir kasabaydı gittiğimiz.Çek Cumhuriyetinin en Batısı diyebileceğimiz bir yerde ye Almanya sınırını geçtikten sonra yaklaşık 7 km uzaklıkta.Buraya gitmemizin sebebi orada yer alan ve tamamen Turist söğüşlemeye yönelik bir mekan olan Asya Pazarı.Daha doğrusu şu anda iki tane var.Bir tanesi daha şehir merkezinde olan ve ilk kurulan Dragoun Bazaar diğeri ise daha sonradan kurulan sınıra daha yakın bölgede yer alan ve daha büyük olan Dragon Bazaar.Yani Öz Dragon ve Hakiki Dragon yada aşağı Dragon ve Yukarı Dragon Pazarları.
Biz daha önce gitmiş arkadaşların tavsiyesi üzerine eski pazarla başladık ve yaptığımız alışverişin % 80’ide burada gerçekleşti.Zaten yeni pazara gittiğimizde ne kadar doğru yaptığımızı fark ettik.Birincisi çok fazla olmasada eski Pazar biraz daha ucuz ve satıcıları daha insani.Her iki taraftakilerde çok uyuz ve pazarlık yaptığınızda hemen sinirleniyorlar.Hele birde istediklerinin çok altıda fiyat verirseniz hemen kendi dillerinde birşeyler söylemeye başlıyorlar.İyi niyetlerini sunmadıklarını tahmin ettiğimden bende kendilerine Türkçemizin güzide SinKafları ile cevap verdim genelde.Karşılıklı birbirimize sahte gülümsemeler atarak küfürleştik diye tahmin ediyorum.
Antalya Festival Çarşısı
Pazarlık sünnettir ilkesini benimsemiş birisi olarak her gittiğim yerdeki adamları bayana kadar zorladım.Bu tecrübelerim daha önce İspanya,İtalya ve Türkiye’de çok işe yaradı.İspanya’da tezgahtarlar genelde Pakistan,Hindistan ve Kuzey Afrika ülkelerinden oldukları için hiç sorun yaşamamıştım.Venedikte ise Afrikanın daha orta ve Güney kesimi ağırlıklı bir dağılım vardı ve onlarlada iyi kötü anlaştık.Türkiye’de ise ‘Abi olsa dükkan senin’,’Valla bize maliyeti bu’ gibi diyaloglara ‘Sen bize iyi bir fiyat yap ayağımız alışsın’ yada ‘Aynısını aşağıda daha ucuza verdiler beni tekrar yürütme oraya’ tarzı karşılılar vererek pazarlığı neşeli hale getiriyordum.Ama bu Asyalılar öyle değil.Nereli olduklarını bilmiyorum ama Vietnam ve Çin ağırlıklı olduklarını tahmin ediyorum.Pazarlığı uzatırsanız hemen sinirleniyorlar,elinizde bakmakta olduğunuz malı çekip alıyorlar hatta dediğim gibi kendi dillerinde birşeyler söylenmeye başlıyorlar.Çoğu yerde almak istediğim şeyi sırf bu uyuz tavırları yüzünden almadım.
Kronlarım tükeniyor
Birkaç dükkan gezdikten sonra pazarlık stratejimi söyledikleri fiyatın yarısından daha azını söyleyerek başlama üzerine kurdum.Zaten ürünlerin üzerinde fiyat yok,fiyatı sorana bakıp ona göre fiyat veriyorlar.Aldığım her ürünü almak istediğime yakın fiyatta yada tam istediğim fiyatta aldım.İstediğiniz fiyatı alamazsanız iyi kalsın deyip arkanızı dönüp ağır ağır yürümeye başlayınca arkanızdan bağırıp fiyatı aşağı çekiyorlar.İstediğiniz fiyat hala gelmediyse son fiyatınızı söylüyorsunuz eğer ortada buluşamazsanız kalsın demek en iyisi çünkü devamında küfür geliyor.Zaten hemen hemen her tezgahta aynı mallar var ve eğer birisi istediğiniz fiyatı vermezse başka biri veriyor zaten.Benim dikkatimi çeken taklit mallar neredeyse yok denecek kadar az.Özellikle büyük markaların malları hiç yok,bayan çantalarında taklit ürünlerde dükkanın arkasındaki bir bölümde.Eğer size güvenirlerse sizi oraya sokuyorlar.Korsan CD’de yok denecek kadar az.Zamanında bu konuda çok baskın yemişler.Hatta dünyanın CD bulmak için eğitilmiş ilk Polis köpekleride burada.
Yeni Pazar yeriGiriş kapısı
Mekan gezdikçe bana Ankara’daki eski Maltepe Pazarını ve Antalya Festival pazarını anımsattı.Ben zaten kılık kıyafer değil Bira almaya gittiğim için benim imdadıma bu tezgahlar değil Pazarın karşısındaki Süpermarket yetişti.Pazarda sadece Pilsner Urquell,Budvar ve Gambrinus var.Diğerlerini Marketten aldım.Pazardan aldığım yegane şey aldıklarım torbada ağır olduğu ve sırt çantamda dolduğu için ikinci bir sırt çantası oldu.Zaten gelenlerin büyük kısmı artık kıyafet yada elektronikten çok sigara almaya geliyor.Alkol çeşidi fazla değil ve fiyatları çok çok ucuz değil.(en azından biralar çok ucuz değildi) Sigara ise Almanyaya göre neredeyse yarı yarıya durumda.Kişi başına 40 paket sokma hakkı iyi bir rakam ve yol paranızı kat kat çıkarıyor.
Çakma malları cesurca sergileyen bir abi
Çek Cumhuriyeti AB ülkesi olmasına rağmen Euro kullanımına tam olarak geçmemiş.Pazardaki tezgahlarda Euro alıp para üstünü Euro olarak veriyorlar ama benim girdiğim Süpermarketteki dükkanlarda Euro almıyorlardı.Market ise Euro aldı ama para üstünü Çek Kronu olarak verdi.Bende gün boyu o parayı erittim.
Öğlen olunca yemek vakti geldi ve doğal olarak Asya Pazarında Asya yemeği yemeye gittik.2 kişi 2 tabak ördek,patates kızartması,1 bira ve 1 bardak meşrubat için 530 Kron verdim.Yaklaşık 20 Euro yapıyor.Almanya için normal bir fiyat ama ilginç olan size verdikleri menülerde yazan fiyatlar daha ucuz.Ama fiyatı hesaplarken Turist fiyatı çekiyorlar.Yıllarca Antalya’da yaşamış biri olarak bunun nasıl birşey olduğunu iyi bilirim.
Uzaylı istilası ve Ejderhaların Annesi:)
Yemekten sonra yeni Pazar yerine gittik ve daha büyük olmasına rağmen daha az insan olması dikkatimi çekti.Daha sonradan bunu sebebinin fiyatlar ve satıcıların tavırları olabileceğine kanaat getirdim.Oradan zaten neredeyse hiçbirşey almadım.Çek Cumhuriyetinde bir Asya Pazarında Metale basılı Amerikan Craft Beer haritası bulmak ise çok manidar oldu.Girdiğim bir marketteki Almanların evlerine Market alışverişini bile buradan yapmaları dikkatimi çekti.Burası turistik bir bölge olmasına rağmen bu kadar fiyat farkı varsa demekki daha az turist çeken bölgeler çok daha ucuzdur.Zaten bir sonraki amacım araba ile daha normal bir bölgeye gidip halkın arasına karışmak.Hele birde birkaç kelime Çekçe öğrenip ‘Prag şok gusel,absint,balık şok gusel yine gelecek ben’ tarzı bir diyalog kurarsam daha ucuza kapatırım gibi geliyor.Hiç olmadı Galatasaray formamı giyer Milan Baros,Tomas Ujfalusi muhabbetine bağlar oradan yürürüm.
Olaylar bu şekilde ama sonuçta bu gezi bir amaç değil bir araçtı ve bu araç sayesinde aldığım biraların yazıları yakında gelir herhalde diye tahmin ediyorum.
Bazen yazmak yada değinmek istediğim bir konu oluyor ama ya konu hakkında yazacak çok fazla bilgim olmuyor yada ben o konuyu yazma aşamasına gelene kadar konunun önemi kalmamış oluyor.O zaman bende bu tarz konulara değinmek için kısa kısa şeyler yazayım dedim.Adınıda Kısa Kısa koydum.(gerçekten yaratıcılıkta sınır tanımadım)
-Son haftalarda neredeyse hiç Türk dizisi izlemediğimi fark ettim.Öncedende çok sayıda dizi izleyen biri değildim ama aktüel takip ettiğim 4-5 dizi olurdu.Bu sene 2-3 dizi arasında gidip geliyordum ama son haftalarda sadece Kardeş Payı’nı düzenli takip ediyorum.
Dizileri genelde internetten izliyorum,malum televizyonda izlerken özet adı altında yayınlanan son bölümün neredeyse tamamı ve ardı arkası kesilmeyen reklamlar bayıyor insanı.Hele birde Kanalların Avrupa yayınlarını izliyorsanız bunu 2 ile çarpın.Hele birede reklama girince yükselen bir ses seviyesi varki bazen kumandayı televizyona fırlatası geliyor insanın.
Gerçi Digitürkplay’de hala Türk kanalları Avrupa yayınlarını koymadılar ve inşallah koymazlarda.Artık 3 yöntemim oldu dizi izlemek için.Ya internet,ya Digitürk tekrar izle seçeneği yada dizi başladıktan 30 dk sonra izlemeye başlayıp reklamlarda ileri sarmak.Buna rağmen eskisi gibi dizi izlemememin sebebi galiba dizilerin süresi ve çok yavaş ilerleyen konuları.2 saat dizimi olur arkadaş,Ayrıca konular o kadar yavaş ilerliyorki bazen uykum geliyor.Türk dizilerinin 2 tanesini arka arkaya izlemeyi kaldıramazken 7-8 bölüm Amerikan dizisini rahatlıkla izleyebilmenin sırrı bu galiba.
- Nobel edebiyat ödülü sahibi Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez’in ölümü bir kitap sever olarak benide üzdü ama şunuda itiraf etmem lazım şuana kadar bir kitabını bile okumadım.Evinde yüzlerce kitap olan,bulduğu herşeyi okumaya çalışan biri olduğum için beni tanıyan kimse buna inanmaz belki ama gerçektende okumadım.Belki bunu sebebi yabancı yazarlardan çok Türk yazarları okumayı sevmemdir.
Sevenleri adına üzüldüm ama sevgili Barış Manço’nunda dediği gibi kişi adı son kez anıldığında ölmüş sayılır.
-Seçim öncesinde çıkmaya başlayan Karşı gazetesi artık basılı olarak çıkmayacakmış.Bir ülkede her görüşü temsil eden basın organları olmalı,bu açıdan Karşı muhalif bir gazete olarak yaşamına devam etse güzel olurdu ama olmayınca fazla zorlamanında anlamı yok galiba.
Aldıkları bir reklam,bazı yazarların ayrılması,genel yayın yönetmeninin değişmesi,seçim sonuçları vebir çok sebep bu sonu hazırlamış olabilir.Yurtdışında çıkmadığı için ben gazeteyi elime alıp okumadım ama kağıt ve baskı kalitesinin kötü olduğuda yazıldı sosyal medyada.
Umarım İnternet gazetesi olarak devam ederler ve farkı bir ses olarak kalırlar.
Malum dün Türk şiir’inin büyük isimlerinden Orhan Veli Kanık‘ın 100.doğum yılıydı,bunu vesile bilerek bende sevdiğim 2 şiirini paylaşmak istedim.Birçok şiiri vardır güzel olan ama aklıma ilk bu ikisi geldi nedense.Geçmişten aklıma gelmelerini sağlayan sebepleri vardır mutlaka.
YAŞAMAK
Biliyorum, kolay değil yaşamak,
Gönül verip türkü söylemek yar üstüne;
Yıldız ışığında dolaşıp geceleri,
Gündüzleri gün ışığında ısınmak;
Şöyle bir fırsat bulup yarım gün,
Yan gelebilmek Çamlıca tepesine…
-Bin türlü mavi akar Boğaz’dan-
Her şeyi unutabilmek maviler içinde.
Biliyorum, kolay değil yaşamak;
Ama işte
Bir ölünün hala yatağı sıcak,
Birinin saati işliyor kolunda.
Yaşamak kolay değil ya kardeşler,
Ölmek de değil;
Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.
DALGACI MAHMUT
İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah,
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman,
Bilmezsiniz kim diker;
Ben dikerim.
Dalga geçerim kimi zaman da,
O da benim vazifem;
Bir baş düşünürüm başımda,
Bir mide düşünürüm midemde,
Bir ayak düşünürüm ayağımda,
Ne haltedeceğimi bilemem.
Birde Orhan Veli denince aklıma hep Müşfik Kenter’in sesi gelir aklıma.Onun sesinden Orhan Veli şiirleri dinlemek.Eğer dinlemek isterseniz Youtube’da şöyle bir Playlist var.Birde tüm şiirlerinin olduğu şöyle bir kitap.