Çizgi Roman dünyasının en çok beklediği etkinlik olan San Diego Comic Con yine bir geldi pir geldi.Düzenlenen etkinlikler ve panellerin yanı sıra birçok film ve dizi Comic Con için sakladıkları fragmanlarını seyircileri ile buluşturdular.
Bu sene yine bizleri tatmin edecek sayıda yeni fragman çıktı.Benim için en ön plana çıkan birkaç tanesini sizinle paylaşmak istiyorum.Bu filmler haricinde sizinde merakla bekledikleriniz varsa yorum olarak belirte bilirsiniz.
Game of Thrones 6.sezon’u bitti ama 7.sezon teorileri üretilmeye şimdiden başlandı.Bizde kendi aramızda karakter bazında 7.sezonda neler olabilir konuştuk.Yeni sezon için şu an için belirtilen başlama tarihini açıklayıp eleştirdik.
Karakter çok olunca,konu fazla olunca video biraz uzun oldu ama umarım sıkılmadan beğenerek izlersiniz.
Dünya Sinema tarihinin en önemli filmlerinden ve birçok sinema eleştirmenine göre gelmiş geçmiş en iyi Film olan Yurttaş Kane’i dilim döndüğünce atlatmaya ve tavsiye etmeye çalıştım.Alttaki linklerden Film hakkında bilgi alabilir ve video’yu izleyebilirsiniz.İzlemiş olanlar yorumlarını ve fikirlerini belirtirse sevinirim.
Bazen yazmak yada değinmek istediğim bir konu oluyor ama ya konu hakkında yazacak çok fazla bilgim olmuyor yada ben o konuyu yazma aşamasına gelene kadar konunun önemi kalmamış oluyor.O zaman bende bu tarz konulara değinmek için kısa kısa şeyler yazayım dedim.Adınıda Kısa Kısa koydum.(gerçekten yaratıcılıkta sınır tanımadım)
-Son haftalarda neredeyse hiç Türk dizisi izlemediğimi fark ettim.Öncedende çok sayıda dizi izleyen biri değildim ama aktüel takip ettiğim 4-5 dizi olurdu.Bu sene 2-3 dizi arasında gidip geliyordum ama son haftalarda sadece Kardeş Payı’nı düzenli takip ediyorum.
Dizileri genelde internetten izliyorum,malum televizyonda izlerken özet adı altında yayınlanan son bölümün neredeyse tamamı ve ardı arkası kesilmeyen reklamlar bayıyor insanı.Hele birde Kanalların Avrupa yayınlarını izliyorsanız bunu 2 ile çarpın.Hele birede reklama girince yükselen bir ses seviyesi varki bazen kumandayı televizyona fırlatası geliyor insanın.
Gerçi Digitürkplay’de hala Türk kanalları Avrupa yayınlarını koymadılar ve inşallah koymazlarda.Artık 3 yöntemim oldu dizi izlemek için.Ya internet,ya Digitürk tekrar izle seçeneği yada dizi başladıktan 30 dk sonra izlemeye başlayıp reklamlarda ileri sarmak.Buna rağmen eskisi gibi dizi izlemememin sebebi galiba dizilerin süresi ve çok yavaş ilerleyen konuları.2 saat dizimi olur arkadaş,Ayrıca konular o kadar yavaş ilerliyorki bazen uykum geliyor.Türk dizilerinin 2 tanesini arka arkaya izlemeyi kaldıramazken 7-8 bölüm Amerikan dizisini rahatlıkla izleyebilmenin sırrı bu galiba.
- Nobel edebiyat ödülü sahibi Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez’in ölümü bir kitap sever olarak benide üzdü ama şunuda itiraf etmem lazım şuana kadar bir kitabını bile okumadım.Evinde yüzlerce kitap olan,bulduğu herşeyi okumaya çalışan biri olduğum için beni tanıyan kimse buna inanmaz belki ama gerçektende okumadım.Belki bunu sebebi yabancı yazarlardan çok Türk yazarları okumayı sevmemdir.
Sevenleri adına üzüldüm ama sevgili Barış Manço’nunda dediği gibi kişi adı son kez anıldığında ölmüş sayılır.
-Seçim öncesinde çıkmaya başlayan Karşı gazetesi artık basılı olarak çıkmayacakmış.Bir ülkede her görüşü temsil eden basın organları olmalı,bu açıdan Karşı muhalif bir gazete olarak yaşamına devam etse güzel olurdu ama olmayınca fazla zorlamanında anlamı yok galiba.
Aldıkları bir reklam,bazı yazarların ayrılması,genel yayın yönetmeninin değişmesi,seçim sonuçları vebir çok sebep bu sonu hazırlamış olabilir.Yurtdışında çıkmadığı için ben gazeteyi elime alıp okumadım ama kağıt ve baskı kalitesinin kötü olduğuda yazıldı sosyal medyada.
Umarım İnternet gazetesi olarak devam ederler ve farkı bir ses olarak kalırlar.
Malum dün Türk şiir’inin büyük isimlerinden Orhan Veli Kanık‘ın 100.doğum yılıydı,bunu vesile bilerek bende sevdiğim 2 şiirini paylaşmak istedim.Birçok şiiri vardır güzel olan ama aklıma ilk bu ikisi geldi nedense.Geçmişten aklıma gelmelerini sağlayan sebepleri vardır mutlaka.
YAŞAMAK
Biliyorum, kolay değil yaşamak,
Gönül verip türkü söylemek yar üstüne;
Yıldız ışığında dolaşıp geceleri,
Gündüzleri gün ışığında ısınmak;
Şöyle bir fırsat bulup yarım gün,
Yan gelebilmek Çamlıca tepesine…
-Bin türlü mavi akar Boğaz’dan-
Her şeyi unutabilmek maviler içinde.
Biliyorum, kolay değil yaşamak;
Ama işte
Bir ölünün hala yatağı sıcak,
Birinin saati işliyor kolunda.
Yaşamak kolay değil ya kardeşler,
Ölmek de değil;
Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.
DALGACI MAHMUT
İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah,
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman,
Bilmezsiniz kim diker;
Ben dikerim.
Dalga geçerim kimi zaman da,
O da benim vazifem;
Bir baş düşünürüm başımda,
Bir mide düşünürüm midemde,
Bir ayak düşünürüm ayağımda,
Ne haltedeceğimi bilemem.
Birde Orhan Veli denince aklıma hep Müşfik Kenter’in sesi gelir aklıma.Onun sesinden Orhan Veli şiirleri dinlemek.Eğer dinlemek isterseniz Youtube’da şöyle bir Playlist var.Birde tüm şiirlerinin olduğu şöyle bir kitap.
Filmin Konusu:Bhaag Milkha Bhaag izle: Hindistan’ın ünlü sporcularından biri olan Milkha Singh’in hayat hikayesini anlatan biyografi filmi Bhaag Milkha Bhaag 2013 Pakistan ve Hindistan arasındaki dostluk oyunlarında müsabakaya katılmak istemeyen Milkha Singh’i ikna etmek üzere çıkılan yolculukta Milkha’nın geçmişi gözler önüne seriliyor. Ailesi,askeri ve spor yaşamı,atletizmdeki başarı öyküsü,aşkı ve arka planda Hindistan’ın bağımsızlık tarihi yer alıyor.
Filmin Fragmanı şu şekilde:
Tamam izledinde ne anladın,ne düşündün deme oku;
Filmin afişi
Bhaag Milkha Bhaag yani “Koş Milkha Koş” ismini duyunca aklımıza bir zamanların fenomen Alman filmi “Koş Lola Koş” u getirsede konusuna ve anlattığı hikayeye en uygun isim bu diyebiliriz.Öncelikle şunu söyleyeyim,eğer Hint filmlerine önyargılı davranıyorsanız Hint filmi izlemeye bu veya buna benzer filmlerle başlayın derim.Hepsinde olmasada en ciddi filmlerde bile birden dans edip şarkı söylemeye başlıyorlar ama bazı filmlerde bu sahneler gerçekten filmin içine iyi oturtuluyor.bazen bir düğün,klip yada hayal kurma sahnesi olarak gösteriliyor.(adamların doğasında var bunu kabul etmek lazım)
Solda Filmdeki,sağda gerçekteki Milkha
Filmin konusuna kısaca değinirsek 1960 Olimpiyatlarında 400 metre finalinde yarışmış olan ve Hindistan’ın yetiştirdiği en büyük atletlerden birisi olan Milkha Singh’in hayatını anlatıyor.186 dakika çok uzun gözüksede o kadar çabuk geçiyorki inanamazsınız.Sonuçta her film 3 saat kendini izlettiremez.Filmde temponun düştüğü anlar var ama genel anlamda güzel bir film.Ayrıca Milkha Singh’in şampiyon bir koşucu olmadan önceki hayatı,Hindistan ile Pakistan’ın birbirlerinden ayrıldıkları döneme gelen çocukluk döneminin anlatıldığı bölümler bize tarihle ilgili bilgilerde veriyor.Eğer Gandhi filmini izlediyseniz onun sonuna denk gelen bölümler bu filmde Milkha’nın çocukluk dönemine denk geliyor.Filmin çekim kalitesini ve efektlerini görünce Hintlilerin Sinema olarak bizden ne kadar önde olduklarını birkez daha anlayacaksınız.
Lola ve Forest koştu severek izledik,sıra Milkha’da
Benim film ile ilgili görüşlerim bunlar.Ben bu yazıyı yazarken filmin imdb’deki puanı 8,5’ti.Birçok kişi Hint filmlerine benim kadar meraklı olmadığı ve Hint sinemasına genelde önyargılı baktığı için filmi izlermisiniz bilmiyorum ama eğer izlerseniz yada izlediyseniz yorumunuzu beklerim.
Not:Benim kadar hatta benden kademe kademe daha çok Hint sineması seven Doğukan Kazdal‘ın Hindisinema sitesindeki yazısınıda okumanızı tavsiye ederim.Yazıya buradan ulaşabilirsiniz.
Her sene olduğu gibi bu sende Oscar amcanın kimlere gideceği,gittiği,niye gitmediği konuşuldu durdu.Adamlar yine dosta düşmana ödül töreni nasıl yapılır,öncesi ve sonrası ile nasıl pazarlanır,her s.kim nasıl paraya dönüştürülür göstermiş oldu.Olay bu kadar basit ama yinede konuşmaktan (yazmaktan) kendimizi alamıyoruz.Buda benim kendi çapımda Oscar (yada çok bilmiş sinema eleştirmeni tribine gireyim) Akademi Ödülleri yazım.
Ablalar Oscarı nasıl alır?Abilere Oscar nasıl gider?
En iyi oyuncu Oscar’ını almak bir oyuncu için inanılmaz bir duygu olmalı.Hatta bu konuda artık espri konusu olan Leonardo DiCaprio’nun bu seferde kazanamaması şöyle bir karikatüre konu oldu.
Kendisi kesin kızmıştır ama gerçekten komik
Eeee lafı fazla uzatmadan yavaş yavaş konuya dalalım o zaman,bu sene ilk defa aday filmlerin çoğunu ödül töreninden önce izledim.Hatta ana katagorilerdeki filmlerin hemen hemen hepsini izledim.(izledimde bir haltmı oldu?yok ama bilin istedim.Öyle işkembe-i kübra’dan sallamıyorum yani şu iyiydi bu iyiydi diye)
Bu senenin Ana dallarda adayları şöyleydi (öyle bok püsür kategorilerinede girecek değilim)
Philomena hariç hepsini izledim keşke Para Avcısı yada Düzenbaz alsaydı.Bu sene hiçbirini ön plana çıkaramadım ama 12 Yıllık Esaret benim için bu senenin en iyi filmi değildi.
Bu ödülleri ben nasıl aldım la
En İyi Yönetmen
Alfonso Cuarón - Yerçekimi —————– KAZANDI
Steve McQueen - 12 Yıllık Esaret
David O. Russell - Düzenba
Martin Scorsese - Para Avcısı
Alexander Payne - Nebraska
Bence Yerçekimi filmi olduğundan fazla abartıldı.Evet film neredeyse tamamen tek kişi üzerinde geçiyor,evet sürekli aynı yerlerde geçiyor,evet ses ve görüntü efektleri size uzaydaymışsınız hissi veriyor ama neredeyse tamamı stüdyoda çekilen bir film ve elinizde iki tane üst düzey oyuncu var.Onlarıda yönetemezsen git Pis Yedili’de 3-4 bölüm yönet bence.
10 numara Şeqil yaptım
En İyi Erkek Oyuncu
Chiwetel Ejiofor - 12 Yıllık Esaret
Leonardo DiCaprio – Para Avcısı
Christian Bale - Düzenbaz
Bruce Dern - Nebraska
Matthew McConaughey - Dallas Buyers Club ———— KAZANDI
Eğer ödülü Chiwetel Ejiofor’a verselerdi yemin o salonu basardım Leo’nun hakkını yediniz diye.Ama Matthew abimizin performansını görünce birşey diyemiyorum.Leo yine iyi bir film ve güzel bir performans ile eve eli boş dönüyor.Oscar’ı alma formülü bence 150 kiloyken AIDS olunca birden 40 kiloya düşen eşcinsel,zenci bir karakteri oynamasıdır.
Haberim yok gibi çek
En İyi Kadın Oyuncu
Amy Adams - Düzenbaz
Cate Blanchett - Blue Jasmine ————– KAZANDI
Sandra Bullock – Yerçekimi
Judi Dench - Philomena
Meryl Streep - August: Osage County
Meryl Streep o sene her hangi bir filmde oynamasa bile aday gösterecekler bence.Sandra bacımız alsa kızardım ama bence en çok hak eden aldı.Bu filmde bir kez daha oynadığı karaktere uyuz olduğuma göre Cate Blanchett gerçekten iyi oynamıştır.(Eğer merak eden varsa öncekide The Aviator’daki Katharine Hepburn karakteri idi)
Çorabım kaçtı ödül alacam diye
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
Barkhad Abdi -Kaptan Phillips
Bradley Cooper - Düzenbaz
Jonah Hill – Para Avcısı
Michael Fassbender - 12 Yıllık Esaret
Jared Leto - Dallas Buyers Club —————– KAZANDI
Barkhad Abdi kazansa daha çok sevinirdim ama Jared Leto’da harbi hak etti.Söylenecek birşey yok.
Sinirden yazı bile yazmıyorum
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
Sally Hawkins - Blue Jasmine
Julia Roberts- August: Osage County
Lupita Nyong’o – 12 Yıllık Esaret —————- KAZANDI
Jennifer Lawrence - Düzenbaz
June Squibb - Nebraska
Al sana bir gıcık olduğum ödül daha,Ödülü hak edecek ne yaptı bu kadın Allah aşkına.Çok sıradan bir performansa verdiler ödülü.Gıcık herifler.
Senaryo ödüllerini bence ikiside hak ederek aldı ama uyarlamada gönlüm yine Para Avcısı’na kaydı.Her hak edenin kazanmadığı ama kazanın ihya olduğu bir Akademi Ödülleri daha geride kaldı.Sıkıcı,kimin kazandığını kimsenin bilmediği,ahbap çavuş ilişkisinde devam eden,kazanan filmlerin sinemalarda bile gösterime giremediği,belediyelerin siyasi çatışması haline gelmiş,ödül kazananların gelmeye bile tenezzül etmediği,geleninde ödül almaya pijama ile çıktığı ülkemiz ödül törenlerinde görüşmek üzere hoşçakalın esen kalın.
Ben sizin babanızım dedi ve bir anda Türkiye’nin gündemine oturdu.Tarihi tam hatırlamasamda 90’ların sonlarında piyasaya çıkan ve birçok insanı müzik dinlemekten soğutan geri kalanınada “Ulan demek ünlü olmak ve klip çekmek bu kadar kolay,o zaman ben ne duruyorum bende yapayım” dedirten şahıstır.Hatta o yıllardan sonra piyasa çıkan ne s.kim yediği belli olmayan birçok şarkıcıya ilham kaynağı olmuş,Valderama tarzı uzun gıvır gıvır saçları ve bu saçları bütünleyen bıyığı ile döneme damga vurmuş bir şahıstır.O dönem sosyal medya olmadığı için kendisin Yunan’lılarada öteleyemediğimiz için mecburen dinledik ve sahiplendik.
O müthiş albümün kapağı
Rivayete göre kendisi 80’li yıllarda Almanya’da arkadaşları ile kurduğu Kobra isimli grubuyla çok sağlam Metal veRock tarzı işler yaparmış.Daha sonra Türkiye’ye gelmiş ve yaptığı şarkıları dinlettiği yapımcılardan “Yok gardaş bunları kimse dinlemez” cevabını duyunca malum albümü yapmıştır.
Ayrıca “Sevgilim Sevgilim Nasılsın” ve “Oğlum sana kimi Alayım” isimli iki güzide eseri daha vardır.Piyasada olduğu yıllarda Grammy,kral müzik şeysi,Oscar,Emmy ne varsa toplamış ve sonra sırra kadem basmıştır.Bir ara Okan Bayülgen’in 90’lar programlarında ortaya çıktıydı ama yine kayboldu namızsız.
Best Greek Singer ever
Klibin içindeki dev gözlüklerin bugün bazı yabancı kliplerde kullanılması kendisinin ne kadar ileri görüşlü olduğunu gösterir.Giydiği ceketlerin ise belli bir moda ve akım başlattığı kesindir.Hele birde şarkıda geçen “Langırt,ah düştüm” bölümü vardırki Türk müzik tarihindeki en anlamlı ama değeri en az bilinen bölümlerden biridir.
Nasıl Bülent Ersoy’un önünü kesip Dünya’ya açılmasını engelledilerse bence Barbaros Hayrettin’inde bıyığını kestiler ve Dünya çapında nam salmasını engellediler.
Her ne kadar Barbaros Hayrettin’in ortadan kaybolmasına için için sevinsekte Nilüfer Örer’in kaybolmasına o kadar üzülmüştük.90’ların iz bırakan ama çabuk kaybolan isimlerindendi kendisi.O dönem mantar gibi türeyip 1 şarkı ile patlayıp sonra kaybolan popçuların aksine kendisi tam zirve yapmışken bu kadar stres (kendisi Almancı olduğu için büyük ihtimalle şitres demiştir) ve baskıya dayanamam deyip tası tarağı toplayıp Almanya’ya geri dönmüştür.Bizede haydaaa oldumu şimdi ablacım daha ne güzel ne içmelik şarkılar yapacaktın demek kalmıştır.
Efsane klipten bir sahne
Doğal olarak o zamanlar iletişim bu kadar kolay değil ve toplum olarak şehir efsaneleri üretmeyi severiz.Kendisi hakkında çıkan öldü söylentilerini geçtiğimiz yıllarda çıkardığı yeni şarkılar ile bertaraf etsede keşke seni eski şarkılarınla hatırlasaydık dedirtti.Nani-S isimli rapimsi müzik yapan bir eleman ile yaptığı şarkılarda daha çok Arabeskimsi şekilde kendisini dinledik.Pek aktif olmayan ama ofizyal fan peyç olarak adlandırılan bir Facebook sayfası,bir Youtube sayfası ve tahminime göre Mevsim Bahar şarkısının çıktığı sırada yaptırılmış ve sonra tasarımı ve kodlaması hiç güncellenmemiş bir internet sitesi var.
yeni kliplerinden birisi
Hakkında internette dolaşan bin tane efsane yada gerçek olabilecek haber var ama önemli olan kendisinin en popüler olduğu dönemde herşeyi bırakıp gidecek kadar cesurca bir hareket çekmesidir.(Risk nedir?Risk budur.)
Aslında sırlamada oyuncular,sporcular zartlar zurtlar var ama internette gezerken sürekli kayıp müzisyenlere denk geldiğim için konuyu bu seferlik sadece “Müzük Edıyşın” şeklinde devam etme kararı aldım herkes için uygunsa.(site benim la ne soruyosam bende)
Çok ilginçtir ama bu ablamızda Almancıdır.Demekki bir dönem Almanya’dan lisansı olan her futbolcuyu büyük umutlarla getirdiğimiz gibi bayaaaa bir müzisyende getirmişiz.Kendisi 1996 yılı öncesinde profesyonel bir dansçı iken 96 senesinde Türkiye’de pekte alışık olmadığımız tarzda bir albüm çıkartarak piyasanın bir tarafına koymuştur.Kendisi gerçektende Türkiye’de dans müziği yapan kadın şarkıcıların Kraliçesidir denebilir.Solaryumda yanmış teni,yılanlı klibi,dansları,dansçı kızları,şarkıları ve aksanı ile o dönemlerde çok konuşulmuştur.
Civamı o arkadaki?
Klipleri o dönemki abaza gençliğin en sevdiği klipler sıralamasında hep en tepelerdedir.Klibinde oynayan dansçı kızlardan birisinin trafik kazasında ölmesi bile memleketi yasa boğmuştur.Kendisinin bir aşiret reisinin kızı olduğu ve aşirettekilerin kendisini öldüreceği efsanesi dilden dile dolanmıştır.Gerçek adının Hatice Leblebici olduğu iddia edilen yılan sever ablamız birden ortadan kaybolarak hayranlarını üzmüştür.
Kendisi hakkında Almanya’ya gitti dans okulu işletiyor,Amerika’da güzellik salonu var gibi söylentiler çıkmıştır.Facebook sayfası pek aktif olmasada son zamanlarda Twitter ve İnstagram hesaplarından son zamanlarda geri dönüş sinyalleri vermektedir.2011-2014 arası güncellenmeyen internet sitesi Nilüfer Örer sitesi ile aynı dönemde yapılmış izlenimi vermektedir.
Seversiniz sevmezsiniz bilemem ama şarkılarını tekrar dinleyince (ilk çıktığındada büyük bir hayranı değildim ama dinlerdim) o yıllara göre süper altyapıları olduğunu ve yanlış dönemde çıktığını düşünüyorum.O şarkıları bugünlerde çıkarmış olsa çok büyük işler yapardı kesin.
(Ah canım Ahmet’ide yazacaktım ama oda gurbetçi diye vazgeçtim)
Bu iki eleman hemen hemen aynı dönemde piyasaya çıktılar.Biri İbrahim Tatlıses’in diğeri Mahsun Kırmızıgül’ün desteği ile piyasada yol aldı.Diziler çekip rating rekorları kırdılar,albümleri milyonlar sattı.Sonra ikiside ortadan kayboldu.
Çocukken sevimliymiş kerata
İbo’ların küçük olanı büyük olanının konserinde sahneye çıkınca keşfedildi.Tombik yanakları ve sevimli suratı ile bir anda Türk halkının kalbini kazandı.Hemen albümü yapıldı ve Türk halkı iyi müzikten anladığı için doğal albümü milyonlar sattı.Dizileri çekildi ve halkımız yine kaliteli yapımdan iyi anladığı için rating rekorları kırdı.
Büyüyünce dağılmış diyorlar
Sonra birgün Hülya Avşar’ın kucağına oturdu ve hayatı kaydı.Dönemin Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın devreye girmesiyle okula geri döndü.Daha sonra ergenlik dönemi geldi çattı,ses değişti,bıyıklar tüylendi falan filan derken eski popülaritesini tekrar kazanamadı ve kaybolup gitti.Her ne kadar okumayacam ben desede üniversitede Elektronik okumuş olmasıda ilginç.Sanal alemde en çok kullanılan Caps‘lerden birisine sahip olması ve birde Einstein’ın annesi Pauline Einstein’a benzetilmesi ile gündemde kaldı.
Yapma işte bunu yapma
Benzemiyor diyen çarpılır
Küçüklerin Onur olanı ise bugünlerin cevval yönetmeni o zamanların yetenek avcısı Mahsun Kırmızıgül tarafından piyasaya sürüldü ve Memleketin herşeyden iyi anlayan halkı tarafından baştacı edildi.Onunda albümleri yok sattı,dizileri oynarken sokaklar boşaldı.Sonra Sedat Peker ile bağlantısı olduğu söylendi,göz altına alındı ve ortadan kayboldu.Şuan nerede ne yapar bilen yok.
hep bir ağlama halleri
Müzük Edıyşın’ın sonuna gelelim.Başka sektörlerde buluşuruz yine.
Sonuçta ben kelli felli bir film eleştirmeni değilim ve gündem filmlerini izleyip hemen eleştireyim derdimde yok.Bu rahatlığa dayanarak arada bir daha önce izlediğim filmleri yazar 2-3 kelam eder sonra çeker giderim.Ahanda buda sitedeki ilk film yazısı olsunmu?Olsun…
Filmin Konusu:2002 yılında Sniper saldırılarına yol açan Amerika’da terör estirmiş keskin nişancı John Allen Muhammad ile birlikte yakalanan oğlu Lee Boyd Malvo’nun yaşamından esinleniyor film.
Filmin Fragmanı şu şekilde:
Buda benim film hakkındaki zırvalarım
2002 yılında gazetelerde okuduğumuz sniperlı katilJohn Allen Muhammad’in ve suç ortağının son aylarını anlatıyor film. Biyografik filmlere,özellikle gerçeklerin tam bilinmediği olayları anlatan filmlere her zaman ilgi duyarım ama bu film o kadarda tatmin edici olmadı benim için.
Filme adınıda veren o araba
Filmleri değerlendirirken kamera açısı,kullanılan lens,ışık yansıması felam filan pek ilgilendirmez beni.Film hoşuma gittimi gitmedimi tek değerlendirme ölçüsüdür benim için.Film vaadettiği şeyi veriyormu?Korku filmi ise korkutuyormu,komedi ise güldürüyormu?Gerisi fasa fiso,Tv’lere çıkıp gazetelerde yazan bazı eleştiriciler çıkıp olayı teknik konulara bağlarken kendilerini kaç kişi anlıyor diye merak ediyorlarmı bilemiyorum.Benim için olay daha düz mantık;bu film hoşuma gittimi,gittiyse ne kadar gitti.Bu filmi tekrar izlemeye zaman ayırırmıyım?Yoksa kamera yanlış kaymış,ışık ters açıdan gelmiş,diyaloglar basitmiş çokta fifi.
Efsane futbolcu Johann Cruyff’un çok doğru bir lafı vardır “Futbol basit bir oyundur, zor olan ise basit futbol oynamaktır”,o hesap film izlemek ve yorumlamak bence basit bir olay ama benim anladığımı ve bu filmde benim gördüğümü kimse göremez tripleri atmak paha biçilemez.(banka kartı reklamı gibi oldu)Konu saptıkça saptı ama işin özeti ben aradığımı bulamadım bu filmde,çok yerde aklınızda soru işaretleri kalıyor ve çok fazlada etkisi altına almıyor.
Dizi izledikten sonra yazdığım bir durum güncellemesinden sonra aklıma bu yazıyı yazmak geldi.
Bazen ne yapacağınızı bilmediğiniz anlar olur,öfkeniz,nefretiniz,çaresizliğiniz ve tüm karışık duygular aynı anda toplanır bedeninizde.Mantığınız ve duygularınız farklı yönlere çeker sizi.İçinizden savaşmak ve bu durumla mücadele etmek geçer ama siz daha farklı bir yolu seçip geri çekilmeyi seçersiniz.Bunun sebebi kesinlikle mücadeleden kaçmak değildir.Bunun sebebi yaşadığınız hayal kırıklığının gururunuzu tetiklemesi sonucu boşvermişlik ve artık ne olursa olsun duygusudur.
Braveheart filminde William Wallace çok güvendiği Robert The Bruce tarafından ihanete uğradığında kalkıp savaşmak ve onu öldürmek yerine kendisini bırakır.Herşeye,herkese meydan okuyan bu adam o anda düşmanına değil, güven duyduğu kişi tarafından ihanete uğramış olmanın verdiği çaresizliğe yenilmiştir.Savaşmak yerine boşvermeyi tercih eder.Robert hatasını anlar ve onu ölümden kurtarır ama Wallace’ın içindeki güven duygusu birkez ölmüştür.
-Çaresizlik ve hayal kırıklığı dolu bir bakış.
1920’lerdeki içki yasağı döneminin anlatıldığı “Boardwalk Empire” dizisinin 3.sezon 9.bölümünün sonunda Steve Buscemi tarafından canlandırılan Enoch Nucky Thompson çok güvendiği Arnold Rothstein ve diğerleri tarafından yüzüstü bırakılır.Herkes odayı terk ederken Nucky arkalarından defalarca “Arnold,Arnold” diye seslenir.Bu çaresizliğin ve yukarıda bahsettiğim duygu karışımının dışa yansımasıdır.Ama Nucky pes etmez ve sonuna kadar savaşmaya devam eder.(Boardwalk Empire bitmediği için sonuç henüz belli değil.)
-Çaresizce bir son sesleniş.
Hayatta birçok zaman bu duygu ile karşılaşırsınız.Kendiniz kadar güvendiğiniz birisi sizi yüzüstü bırakabilir.Ne yapacağınızı bilemezsiniz.Etinizden bir parça koparılmış gibi hissedersiniz.Kendinizi çaresizce yere bıkarıp savaşmaktan vazgeçsenizde,son bir çare olarak “Arnold,Arnold” diye bağırsanızda,içinizdeki güven duygunuz ölsede,çaresiz kalsanızda mücadele etmeyi bırakmayın.Friedrich Nietzsche’nin dediği gibi “Beni öldürmeyen acı güçlendirir”